18 Aralık 2018 Salı

TAAŞŞUK-U TALAT ve FİTNAT/ŞEMSETTİN SAMİ Eser Tahlili

        Şemsettin Sami, Türk dilinin mazisini aydınlatan, istikbalini zenginleştiren eserler yazmıştır. Taaşşuk-u Talat ve Fitnat adlı eseri birbirine aşık olan gençlerin aileleri yüzünden kavuşamamaları ve sonunun facia ile bitmesini anlatır. Esere baktığım zaman ailenin kendi duygularından çok başkalarının duygularına önem verdiğini görüyorum. Ailenin içinde bulunduğu örf ve adet kafesi romanda baştan sona devam ediyor.
        Hiçbir romancı kendini toplumdan soyutlayamaz. Bu romanda da Şemsettin Sami'nin kendini toplumdan soyutlayamadığını ve toplumun baskısına geniş bir şekilde yer verdiğini görüyorum. Romanda aile kısıtlamasının fazla olması ve sonunun facia ile bitmesi yazarın vermek istediği mesajı açıkça ortaya koyuyor.
       Ailelerin çocukları için endişelenmesi ve onları korumak için verdikleri uğraş çok tabiidir. Bu endişelenme ve koruma içgüdüsü çocuğa ıstırap olacak boyuta gelirse işte o zaman romanda anlatılanlar devreye girer ve sonu iki taraf için de facia ile sonlanır. Bu gibi durumlar sadece romanlarda değil gerçek hayatımızda da karşılaştığımız durumlar arasındadır.  Bu sorunun çözülmemesinde aslında birçok neden var. Türk toplumlarında geleneklerin kırılmaz yapısı, aileyi ilgilendiren bir konuda sadece babanın karar merci olması, toplumun eğitim seviyesinin düşüklüğü (sadece okulda görülen eğitim değil, insanın düşünce yapısını geliştirmemesi) gibi sebepler bu gibi olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.
     Kitapta dikkat çeken bir başka nokta ise kadının toplumdaki yeridir. Günümüze kıyasla o dönemde kadın ikinci sınıf vatandaş konumundadır. En temel hakları elinden alınmıştır. O dönemde kadınların onbir yaşına geldiği gibi okulu bırakması, sokağa feracesiz çıkmaması gerekiyordu. Romanda Fitnat karakterine baktığımızda odasından bile neredeyse çıkmayan bir kadın görüyorum. O dönemde aileler kız çocuklarını okutmak isteseler bile toplumun düşüncelerine daha çok önem verdiklerinden okutamıyordu. Anlayacağımız o dönemde kadın köle konumundadır. Hiçbir şey hakkında söz sahibi olamayan kadınlar erkeklerin hem eğitim hem de güç olarak mutlak egemen oldukları bir toplumda yaşamaya çalışıyorlardı.
    Dil ve üslubu hakkında konuşacak olursak bu romanda dil, asıl görevi olan duygu ve düşüncelerin aktarımında bir vasıta olarak görülmüştür. Yazarın olayı keserek karakterleri, mekanları anlatması romanı teknik bakımdan kusurlu yapmıştır. Romanın halk seviyesinde, konuşma diliyle yazılması sade bir dille yazıldığını gösteriyor. Genel olarak baktığımızda romanın hem bir devrin romanı hem de örf romanı olduğunu ve birçok mesaj verildiğini görüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder